
Devlet iradesinde dengeyi bize en güzel anlatan, köklerimizden geleceğe miras kalması gereken örnek, hiç şüphesiz tarihimizin en öz tarafı olan Osmanlı Devleti’dir.
Osmanlı Devleti’ni siyasi, sosyal, ekonomik ve idari açıdan bir bütün halinde açıklamak zordur; zira her yüzyıl, hatta kimi zaman daha kısa süreçlerde, devlet farklı bir yapısal dönüşümün içinde yer almıştır. Ancak devleti tek bir cümleyle tanımlamak gerekirse, “Devlet-i Aliyye bir denge devletidir”.
DENGE TOPLUMSAL KAOSUN ÖNLENMESİ ADINA VAZGEÇİLMEZ UNSUR
Siyasi dinamiklerden toplumsal yapıya kadar her alanda denge, toplumsal kaosun önlenmesi adına devletler için vazgeçilmez bir unsurdur.
Bu bağlamda, son dönemlerde öğretmen atamalarında sürekli talepkâr eylemlerin ortaya çıkması da, aslında denge sistemine bakış açısındaki sapmalardan kaynaklanmaktadır.
Özellikle dijitalleşme ve rakamlarla yönetim anlayışı, devlet mekanizmasında toplumsal dengeyi göz ardı etme riskini beraberinde getirmektedir. Zira sosyal ve çok boyutlu etkenler devreye sokulmadan, sadece matematiksel orantılama üzerinden denge sağlanamaz. Bu da boşlukların ve akıllarda kalan soru işaretlerinin giderilmesini hayli zorlaştırır

Son dönemlerde tasarruf tedbirleri kapsamında öğretmen atamalarında sayısal düşüş yaşanması da bu dengesizliğin bir başka yansımasıdır.
2023 atamaları öncesinde bizzat en üst düzeyden 60 binli rakamlar zikredilmişken, akabinde 20 bin gibi sınırlı bir sayıya düşülmesi; bugün “büyük sayılar artık geçmişte kaldı” söylemiyle de çelişmektedir. Zira 60 binlik ihtiyaç, her yıl emekli olan öğretmen sayısı ve artan öğrenci nüfusu düşünüldüğünde bu durumun açıklığa kavuşturulması elzemdir.

2000’li yılların en büyük eğitim problemi katsayı sorunu iken, günümüzde bu yerini ücretli öğretmenlik sorununa bırakmıştır. İleride siyaset bu soruna nasıl bir çözüm üretecek, bu çözümle nasıl bir eğitim siyaseti inşa edilecek, bunu zaman gösterecektir. Ancak her durumda dengeye dikkat etmek gerekmektedir.
2024’ten 2025’e uzanan süreçte, atama sayısının azlığı bir yana, branşlar arası oran farklarının da gündeme gelmesi adeta bir şok etkisi yaratmıştır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bilgisayar orantılamalarıyla yapılan dağılımlar, kimi zaman toplumsal gerçekliği göz ardı edebilmektedir. Bu da kaosun ve tepkilerin siyasallaşmasına zemin hazırlamaktadır.
DENGEYE DAİR ÇOK KATMANLI BİR SORNUNU İŞARET ETMEKTE
Bir yanda ÖABT sınavına girip bilgi birikimiyle mücadele eden branşlar varken, bu branşlara 28-29 kişilik kontenjanlar verilmesi; diğer yanda ÖABT dahi olmayan branşlara 2-3 bin kişilik kontenjan ayrılması, dengeye dair çok katmanlı bir sorunu işaret etmektedir.
Öğretmen akademilerinin mantığı, pratik eğitimi ve eğitimde dönüşümü önemserken; özellikle öğretmen ihtiyacının yüksek olduğu bir süreçte sayının 10 binde tutulması, ciddi bir dengesizliği göstermektedir.
Başta Maliye Bakanlığı olmak üzere Millî Eğitim Bakanlığı’nın, bu sayıyı artırmak adına sınırları zorlaması beklenmektedir.

Öğretmen akademileri aracılığıyla yürütülecek pratik eğitim ve dönüşüm sürecinde, branşlar arasındaki uçurum niteliğindeki farkların devam etmesi; dönüşümün bütüncül değil, şirazesi kaymış bir şekilde ilerlemesine neden olacağı da aşikârdır.
Önümüzdeki 10 bin kişilik atama süreci, Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerinin bu köklü denge anlayışına ne kadar sadık kalacağını gösterecektir.
Devletimizin özünden, yani köklerimizden geleceğe uzanan bu çizgide; hem sayısal hem de sosyal dengeyi gözeten bir atama politikası izlenip izlenmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.